zyazı üçlü

Farklılıkla Öğrenmek: Zihinler, Bedenler ve Bağlamlar Üzerine

Öğrenmenin Anlamını Yeniden Kurmanın Vakti Geldi

Bugünün dünyasında, eğitim araştırmacıları olarak belki de daha önce benzeri yaşanmamış bir dönüm noktasının tam ortasındayız. Öğrenme dediğimiz şey, artık yalnızca bir bilgi aktarım süreci değil; hızla dönüşen toplumsal, kültürel ve nörobilimsel etkilerle iç içe geçmiş bir değişim alanı hâline geldi. Göçün zorunluluk olduğu coğrafyalar, derinleşen adaletsizlikler ve nörolojik çeşitliliğin giderek daha görünür olması, eğitim sistemlerine alışılmışın dışında ve oldukça köklü cevaplar üretme yükümlülüğü getiriyor.

Artık şu net biçimde söylenebilir: Standart kalıplarla, tek tip başarı anlayışlarıyla inşa edilmiş bir öğrenme tasarımı ne anlamlı kalıyor ne de sürdürülebilir. “Her zihin, her beden ve her bağlam için öğrenmeyi yeniden düşünmek” ifadesi kulağa bir manifesto gibi gelse de, aslında çok daha fazlasını taşıyor. Bu çağrı, eğitim felsefesine yalnızca yeni bir bakış açısı değil; etik, epistemolojik ile birlikte politik bir yenilenmeyi öneriyor. Slogan olmanın çok ötesinde, yeni bir araştırma yönü, bir eylem planı, hatta bir tür eğitimsel duruş.

Zihinler Farklıysa, Öğrenme Neden Aynı Kalsın?

Klasik okul yapıları genellikle belli türden zihinleri daha kıymetli bulur. Özellikle sözel ve mantıksal yetkinlikler, başarıyı tanımlayan ölçütler hâline gelmiştir. Oysa ki Howard Gardner’ın çoklu zekâ kuramı, Vygotsky’nin sosyo-kültürel öğrenme anlayışı ve Thomas Armstrong’un nöroçeşitlilik yaklaşımı, zihinsel işleyişin tek biçimli olmadığını yıllardır söylüyor.

Disleksi tanısı almış bir çocuk, klasik okuma-yazma uygulamalarında zorlanabilir; ama aynı çocuk, görsel-işitsel anlatımlarda ya da dijital hikâyeleme süreçlerinde olağanüstü yaratıcı işler çıkarabilir. Benzer biçimde, DEHB’li bir öğrenci sınıfta sıraya oturup uzun süre dikkat kesilmekte güçlük yaşarken, deneyim temelli ortamlarda müthiş yaratıcı çözümler sunabilir.

Bu çeşitliliği sadece “hoş görülmesi gereken farklar” olarak görmek artık yetmiyor. Farklılıklara tahammül etmekle onları temel değer olarak tanımak arasında büyük bir mesafe var. Nöroçeşitliliği bir bozukluk değil, insan olmanın doğal bir varyasyonu olarak gören yaklaşımlar geliştirmek artık bir nezaket meselesi değil; bir gereklilik.

Bedenin Öğrenmedeki Rolü: Duyular, Hareket ve Erişimin Politikası

Zihinle bedenin birbirinden bağımsız ele alındığı bir eğitim anlayışı, öğrenmenin bütünlüğünü doğal olarak parçalıyor. Oysa filozof Merleau-Ponty algının bedensel doğasına işaret ederken, Lakoff ve Johnson da bedenlenmiş bilişin düşünce sistemimizle ne kadar iç içe olduğunu anlatıyordu. Peki bu soyut kavramlar sınıf ortamında neye karşılık gelir?

  • Serebral palsili bir öğrencinin göz hareketleriyle etkileşimli tahtayı yönetebilmesi,
  • Sözel olarak iletişim kurmakta zorlanan otizmli bireylerin alternatif iletişim teknolojileriyle fikirlerini ve düşüncelerini paylaşabilmesi,
  • Görme engelli bir öğrencinin dokunsal arayüzlerle fen bilimleri ile ilgili derslerinde bilimsel deneyimlere erişebilmesi…

Bu örnekler, bedensel farkların dışlayıcı değil, dönüştürücü olabileceğini açıkça gösteriyor. Universal Design for Learning (Evrensel Tasarım İlkeleri) tam da burada devreye giriyor: Engel doğmadan ortamı engel üretmeyen bir şekilde tasarlamak. Bu, fiziksel erişim kolaylığından çok daha fazlasını içeriyor. Bedensel farklılıkları merkeze alan, esnek, kapsayıcı ve duyusal zenginliği olan öğrenme alanları kurmayı amaçlıyor.

Bağlamdan Soyutlanmış Eğitim Olur mu?

Öğrenme, havada asılı duran bir eylem değildir. Her birey, sınıfa sadece bilgisel ihtiyaçlarıyla değil, yaşadığı mahallenin sesi, ailesinin kültürü, geçmişinin ağırlığıyla gelir. Nancy Fraser’ın “tanınma” ve “yeniden dağıtım” çerçevesi, eğitimde eşitliği yalnızca kaynak paylaşımıyla sınırlamaz; kültürel değerlerin tanınmasını da eşitlik mücadelesinin ayrılmaz bir parçası olarak görür.

Bu bağlamda, duyarlı bir müfredat:
• Tarihsel dışlanma biçimlerini fark etmeli,
• Öğrencilerin kültürel sürekliliklerini bozmadan öğrenme yolları sunmalı (Paris & Alim, 2017),
• Çok dilli öğrencilerin yaşam deneyimlerini öğrenme ortamına taşımalı.

Bugünün Türkiye’sinde sınıflar homojen değil. Suriyeli mültecilerden Roman öğrencilere, Kürtçeden Arapçaya pek çok dilin konuşulduğu bu sınıflarda, bağlamı göz ardı eden bir öğrenme anlayışı zaten baştan eksik kalır. Öğrencilerin yalnızca ders içeriğine değil, birbirlerine ve kendilerine de bağ kurabildiği ortamlar yaratılmalı.

Son Söz: Eğitimi Sadece Onarmak Yetmez, Yeniden Düşünmek Gerek

Eğitimde dönüşüm, makyajla olmaz. Sorunları yamalayarak değil, onları üreten yapıyı yeniden sorgulayarak ilerlemek gerekir. Bilgiyi ezberlenmesi gereken bir içerik değil, birlikte inşa edilen canlı bir süreç olarak tanımlayan; sınıfı yukarıdan aşağıya işleyen bir mekanizma değil, katılımcı bir topluluk olarak gören ve öğrenciyi edilgin bir tüketici değil, düşünsel üretici bir birey olarak konumlandıran bir anlayışa ihtiyaç var.

Ve belki de en önemlisi, bu anlayışın sadece akademik bir öneri değil, toplumsal bir sorumluluk olduğunu unutmamak gerekir.

EdTech Compass: Düşünceyle Dönüşüm Arasında Bir Kesit

EdTech Compass, sadece fikirlerin paylaşıldığı dijital bir alan değil. Aynı zamanda pedagojik teoriyle sınıf içi pratiklerin, eleştirel düşünceyle dijital teknolojilerin buluştuğu bir düşünsel ekosistemdir. Kodun mantığıyla eğitimin ruhunu birleştirmeye çalışan; ekranla sınıf, veriyle öğrenci arasında anlamlı bağlar kurmayı hedefleyen kolektif bir keşif alanıdır.

Bu platformda, her zihnin, her bedenin ve her bağlamın dikkate alındığı çoğulcu bir öğrenme anlayışını birlikte şekillendirmek mümkün. Çünkü eğitimde gerçek dönüşüm—yalnızca bireysel çabalarla değil—birlikte düşünen, sorgulayan ve tasarlayan topluluklarla başlar.

 


Serkan Akbulut, PhD(c) sitesinden daha fazla şey keşfedin

Subscribe to get the latest posts sent to your email.

“Farklılıkla Öğrenmek: Zihinler, Bedenler ve Bağlamlar Üzerine” için 4 yorum

  1. Sezer Akbulut

    Doğru tespitler ve güzel anlatım için teşekkürler. Harika bir durum tespiti olmuş.

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir