Eğitim, yalnızca bilgi üretimiyle sınırlı bir süreç değildir. Aynı zamanda değerlerin aktarılması yoluyla kültürel sürekliliğin sağlanması ve insanın inşası bağlamında temel bir toplumsal yapıdır. Ancak son on yıl içerisinde yayımlanan PISA, UNESCO ve OECD gibi uluslararası kuruluşların raporları, birçok ülkede yalnızca akademik performansın değil; aynı zamanda eleştirel düşünme, empati geliştirme, kültürel bilinç ve etik duyarlılık gibi alanlarda da belirgin bir gerileme yaşandığını ortaya koymaktadır.
Psikoloji alanındaki güncel çalışmalar, sınav merkezli eğitim yapılarının çocuklarda yüksek düzeyde kaygıya, yaratıcı düşünme kapasitesinde azalmaya ve genel yaşam doyumunda düşüşe neden olduğunu göstermektedir. Sosyolojik bağlamda ise bu durum, bireyler arası eşitsizlikleri daha da derinleştirirken, toplumsal empatiyi ve kolektif aklı zayıflatmaktadır.
Bugün gelinen noktada, insanlığın en rafine dillerinde yazılmış edebî eserlerle günlük konuşmaların yüzeyselliği, bilimin titizlikle ördüğü hakikatle sosyal medyanın gürültülü popülizmi ve kültürel zarafetle popüler kültürün kaba faydacılığı arasındaki sınırlar gitgide silikleşmektedir. Daha açık bir ifadeyle; bir akademisyen ile bir esnafın, bir öğretmen ile bir şoförün ya da bir sanatçı ile bir sosyal medya figürünün düşünme biçimi, kelime hazinesi ve etik duruşu arasındaki farklar zamanla belirsizleşmiş, entelektüel ve kültürel çeşitlilik yerini sığ bir tekdüzeliğe bırakmaya başlamıştır.
Eğitim kalitesindeki erozyon, yalnızca bireylerin bilgi düzeyini değil; aynı zamanda toplumun zihinsel, etik ve estetik mimarisini de zedelemektedir. Felsefi düzeyde bakıldığında ise, eğitimin yalnızca ekonomik getiri sağlayan bir araç olarak görülmesi, insanlığın varoluşsal değerlerini tehdit eder bir hâl almaktadır.
Çözüm Nerede?
Son yıllarda ortaya konan yenilikçi eğitim modelleri, öğrencilerin sadece akademik başarılarını değil; aynı zamanda duygusal, sosyal, kültürel ve etik gelişim düzeylerini de göz önünde bulunduran çok yönlü değerlendirme sistemlerini önermektedir. Bu modeller, öğretmeni salt bilgi aktarıcı bir figür olarak değil; bir lider, bir rehber ve kültür taşıyıcısı olarak yeniden konumlandırmaktadır. Öğretmen özerkliğini güçlendiren, mesleki etik ilkeleri önceleyen ve mesleğin toplumsal saygınlığını artırmayı hedefleyen yeni politika yaklaşımları da bu dönüşümün bir parçasıdır.
Öte yandan dijitalleşmenin eğitim alanına entegrasyonunda, teknolojik araçların salt verimlilik değil; insan onurunu, etik ilkelere bağlılığı ve eleştirel medya okuryazarlığını önceleyen biçimlerde tasarlanması elzem hâle gelmektedir.
Bir Davet
Bu yazıyı okuyan herkese açık bir çağrım var:
Eğitimi sadece diploma, sınav ya da başarı odaklı bir yarış gibi görmeyin.
Çocukların iç dünyasına, topluma karşı sorumluluk bilincine, estetik ve kültürel gelişimlerine yatırım yapın.
Eğitimi, bireyin yaşamı boyunca süren bir gelişim ve insanlaşma yolculuğu olarak ele alın.
Çünkü geleceği sadece bankalarca test çözenler değil; soran, eleştiren, düşünen, araştıran, hayal kuran ve üreten bireyler kuracaktır.
Ve bu dönüşüm, sizin bugünden atacağınız bilinçli adımlarla başlayacaktır.
Serkan Akbulut, PhD(c) sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.
Kıymetli hocam,
Sayfanızdaki üç yazınızı da okudum ve çok beğendim. Eğitim üzerine benim gibi sınıf öğretmeni kökenli bir meslektaşımın eğitim üzerine düşünmesi, fikirlerini yazması ve insanlara ulaştırmak istemesi ülkemin geleceğine dair umutlarımı yeşertti. Zihninize ve kaleminize sağlık.
Mahmut Yiğit
T.C.
Stuttgart Başkonsolosluğu
Eğitim Ataşeliği
Biberach Bölgesi Türkçe ve Türk Kültürü Koordinatör Öğretmeni
Bu yazı, eğitimde yaşanan nitelik erozyonunu ve bunun toplum üzerindeki yıkıcı etkilerini çarpıcı bir biçimde gözler önüne seriyor. Eğitimin yalnızca bilgi aktarmakla sınırlı olmadığı, aynı zamanda kültürel sürekliliği sağlayan, insanı değerleriyle inşa eden temel bir yapı taşı olduğu gerçeği, günümüzde ne yazık ki göz ardı ediliyor. Sınav merkezli sistemler, çocukları düşünmeyen, sorgulamayan bireylere dönüştürürken; öğretmenler de salt birer bilgi dağıtıcısına indirgeniyor. Oysa öğretmen, rehberdir, ilham verendir, bir kültür taşıyıcısıdır. Dijitalleşme eğitimde elbette önemlidir, ancak bu dönüşüm insan onurunu ve etik ilkeleri gözeterek gerçekleşmelidir. Gelecek, sadece bilgi ezberleyenlerin değil; düşünen, hayal eden ve üreten bireylerin elinde şekillenecektir. Bu nedenle eğitim, bir yarış değil; insanlaşma yolculuğu olarak görülmeli ve bu bilinçle şekillendirilmelidir.